Ebediyete İntikalinin 80. Yılında Her Yönüyle Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk Paneli

2018-11-23

Şubemiz tarafından Türk Tarih Kurumu salonunda 17 Kasım Cumartesi günü gerçekleştirilen panel, ilgiyle takip edildi. Panel tüm gazi ve şehitlerimiz anısına bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Panel sunuculuğunu yapan arkeolog Sergen Çirkin, Türk Ocakları ve Türk Tarih Kurumu’nun Atatürk’ün iki önemli mirası olduğunu anımsatarak paneli başlattı. Şube başkanı Türkan Hacaloğlu, tarihi ve güncel konuları ele aldığı etkileyici bir açılış konuşması yaptılar. Ardından Türk Tarih Kurumu başkanı Prof. Dr. Refik Turan, oturum başkanlığını üstlenerek bir konuşma yaptılar ve tebliğlerini sunmak üzere panelistleri davet ettiler. A.Ü. DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin, "Atatürk Milliyetçiliği Değil, Atatürk'ün Milliyetçiliği", Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer İmer "Atatürk'ün millî Ekonomi Politikası", DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Özden de "Atatürk'ün Dış Politika Anlayışı" üzerinde tebliğlerini sunarak değerlendirmelerde bulundular. Sayın Çağrı Türkeş ve Sayın İdris Yamantürk, dinleyiciler arasında bulunarak bizleri onurlandıran isimlerdi. Panel bitiminde şube başkanı Hacaloğlu, tüm paelistlere teşekkür ederek kitap ve plaket takdiminde bulundular. Panel, kurumun sunduğu ikram ile sonlandı. Şubemiz, daha önceki panellerde yaptığı gibi panelde sununan tebliğleri tam metin olarak kitaplaştıracaktır. Aşağıda ilgili konuşmalardan belirli bölümleri sizlerle paylaşıyoruz:

Türkan Hacaloğlu:

Açılış Konuşması Türk Tarih Kurumu’nun Sayın Başkanı, Aziz Konuklar, Değerli Türk Ocaklılar, Sevgili Gençler Türk Ocakları Ankara Şubesi olarak düzenlediğimiz "Her Yönüyle Atatürk" konulu panelimize hoş geldiniz diyor, hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum. Türk Tarih Kurumu’nu kuran Yüce Atatürk’ü ebediyete intikâlinin 80. yılında bu salonda anmamıza vesile olup desteklerini esirgemeyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr. Sayın Refik Turan’a şahsı ve Şubemiz adına teşekkür ediyorum. Kurtuluş savaşında,Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınarda, Anadolu’un her köşesinde yedi düvele karşı savaşarak üzerinde yaşadığımız toprakları bizlere yurt yapan başta eşsiz Komutan Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarını ve vatan savunmasında hayatını kaybeden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz hatıralarını önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhları şâd olsun. Sayın Davetliler Atatürk’ü biz hep tarihe mal olmuş yönleriyle asker, ya da devlet adamı olarak tanıdık. Bugün tertip ettiğimiz panelde "Her yönüyle Atatürk" ele aldık bu konuda bizleri aydınlatmak üzere davetimizi kabul eden Prof.Dr. sayın Refik Turan, Prof.Dr. Sayın Nurullah Çetin, Prof.Dr. Sayın Sencer İmer, Prof Dr. Sayın Neşe Özden’e hoş geldiniz diyor, Türk Ocakları Ankara Şubesi ve Türk Ocaklılar adına teşekkür ediyorum.

Sayın Davetliler 1912 yılında kurulan ve Atatürk’ün çok önem verdiği Türk Ocakları, zaman zaman inkıtalara uğrasa da, bugün varlığını sürdüren Cumhuriyet tarihinin en eski dernek statüsündedir. Türk Ocakları’nın kurucuları, ilk günden itibaren Atatürk’ün yanında bağımsızlık mücadelesinde yer almışlar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda çok önemli etkileri olmuştur. Başta Ziya Gökalp olmak üzere Türk ocaklılar Atatürk’e her konuda destek olmuşlardır. Atatürk Türk Ocakları Erzurum Kongresinde hatıra defterine büyük Türkçü sosyolog Ziya Gökalp için ‘’Hepimiz Ziya Gökalp’in manevi evlatlarıydık’’ diye yazmıştır. Hatta başka bir sözünde Atatürk,"fikrimin babası Ziya Gökalp, Bedenimin babası Ali Rıza, hissimin babası Namık Kemal," diyerek belirtmiştir. ”Benim yaratılışımda fevkalâde olan bir şey varsa Türk olarak dünyaya gelmemdir” sözü ile Türkçü duruşunu göstermiştir. Gökalp ‘’İstida’’ adlı şiirinde Atatürk’e ‘’Sen dahisin, buna çoktan inandık. Mefkuresiz rehberlerden pek yandık. Garpta şarklı yaşamaktan usandık. Kurtar bizi bu karanlık zindandan.’’ diyerek Atatürk’e olan güveni ve böyle bir rehbere duyulan ihtiyacı belirtmiştir. Galiba bugünde aynı ihtiyacı duyuyor gibiyiz. Sayın Davetliler Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türk milletine kendisini adamış, Milli Mücadele’yi başarıya ulaştırmak için canını dişine takmış inanmış, muzaffer bir komutan, güçlü bir devlet adamı, Türk tarihine damga vurmuş ülkü sahibi bir şahsiyet, bir değerdir.. “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen vatan hainleri size sesleniyorum: Atatürk, Cumhuriyet’in banisidir, Türkiye’nin iftiharıdır.

Atatürk demek, ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözüne bağlılık demektir. Edirne’den Kars’a, Samsun’dan İzmir’e kadar kahramanlık demektir. Atatürk demek Cumhuriyet demektir, Atatürk demek Türk demektir. Türk ve Türkçülük üzerinden kara kampanyalar düzenlemek devletimizi zayıflatmak, düşmana koz vermek, emperyalizme hizmet etmek değil de nedir? Bizler Türk vatandaşları olarak Atatürk’ü çok iyi tanımalı, ilkelerini benimsemeliyiz, kurduğu cumhuriyeti korumalı ve yaşatmalıyız. Onun için buradayız. Türk milleti olarak onu unutmayacağımıza, inkılâplarına ve ilkelerine daima bağlı kalacağımıza, en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek bağımsız olarak yaşatacağımıza and içeriz. Sayın Davetliler, Aziz Türk Ocaklılar 29 Ekim 1930 da Ankara Türk Ocağı’nda Cumhuriyet’in ilânı yıldönümü balosunda Amerikalı muhabire verdiği demeçte "Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklid etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir." diyerek Milli benlik, milli şuur, milli tarih,kısaca milli kültürü benimseyişi hatırlatan Atatürk’ün genç cumhuriyetin gelişmesinde ümidini Türk Ocaklarına bağlamış olduğunu görmekteyiz. Bu bakımdan millî amaçlı sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç bulunduğunu,bu ihtiyacın Türk Ocakları tarafından karşılanacağını,”Türk İnkılâbı’nın ocaklara” dayandığını belirtmiştir. Ayrıca “Milletin bütün istikbal ümitleri Türk Ocakları etrafında toplanmış olan Türk gençliğine ait” olduğunu kaydetmiştir.Bunun için millî amaçlı kuruluşların Türk Ocaklar çatısı altında toplanmasını arzu etmiş ve bu yönde temennilerini ifade etmiştir. Bizler de Türk Ocaklılar olarak büyük Türk milletine ve Türk millî devletinin kurucusu Atatürk’ün güvenine lâyık olmak için çalışacağız. Gençlerimizin bu ulu çınarın ilkelerine sahip çıkmalarını özellikle belirtmek isitiyorum. İçinde bulunduğumuz bugünkü ortamda gerçekten bir kudrete muhtacız.

O Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Tarih tekerrür eder derler ya, son günlerde de televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde Türklük konuşuluyor. Andımız bahane edilerek Türk milleti masaya yatırılıyor. Kendilerini bilim adamı, sözde gazeteci sanan gafillerin esas hedefleri Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet, dolayısıyla millî devlet ve Türklüktür. Gerçi yel kayadan ne aparır ama buna imkân ve fırsat vermeyeceğiz. Ey gafiller "Atatürk Türk Mileti’nin ortak millî değeridir." Millî değerlerimize dil uzatanları lânetleyip Türk millîyetçilerinin bu meczuplarla mücadele adeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Andımızı çağ dışı bulan gafiller eğer siz andımız içinde geçen özellikleri taşımıyor iseniz zaten Türk değilsiniz.Türklerin millet şuuruna en geç ulaşan topluluk demekle tarihi inkâr ediyorsunuz... Güzel Türkçemiz'de bir vecize vardır: 'Aslını inkâr edene haramzâde' denir. Son zamanlarda, 'Türk' ve 'Türk Milleti' düşmanlığı yapmayı marifet sayan, sözde 'aydın' tâifesi konuşup duruyorlar.

Bu haramzadelerin yeni iddiaları: 'Türk' diye bir şey yokmuş. 'Türklük' sözü ilk defa 1912 Balkan Bozgunu'ndan sonra ortaya çıkmış..Bre cahiller! Sizin hiç bundan 1000 sene önce yazılmış, Kaşgarlı Mahmut'un 'Divanû Lugati’t TÜRK'ünden haberiniz yokmu? M.S. 552'de kurulan 'Göktürk Devleti'ni duymadınız mı? M.S. 732'de yazılan 'Orhun Yazıtları'nı kimler yazmış, dikmişlerdi? Göktürk Kitâbeleri’nde bakın ne yazıyor: 'Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir...' Bilge Han, sanki bu satırları bizim cühelâ haramzadeler için yazmış gibidir. Konuşmama son verirken sözlerimi Millî şairimiz Mehmet Akif’in dizeleri ile bitirmek istiyorum ‘’ Sahipsiz Vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.’’ Ebediyete intikalinin 80’inci yıldönümünde ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. Manevi hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Şerefli Türk milletinin bir ferdi olarak haykırıyorum Türküz Türkçüyüz.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE 

Turan:

Atatürk'e Sonsuz Minnet ve Şükranımız Vardır Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, panelistlere söz vermeden önce yaptığı kısa konuşmada şunları özetle şunları söyledi: "Anadolu'nun Türkiye olması tarihi o kadar büyük, o kadar çok hadiselere kaynaklık ettirmiştir ki, bu kitaplar dolusu konuya tekabül eder. Bunun içerisinde üç önemli savaş var. Birincisi 26 Ağustos 1071 Malazgirt, ikincisi 17 Eylül 1176 Miryokefalon Savaşı, üçüncüsü de 13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi'dir. Her üç savaş ta Anadolu'yu tamamiyle Türkiye hâline getiren hem büyük savaş hem de büyük zaferlerdir. Bunlardan ilki Sultan Alparslan, İkincisi Kılıçarslan, üçüncüsü de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Milletlerin büyüklüğü ve gücü, her zaman kazandıkları siyasi ve askerî zaferler değildir. Bunlar inkârı mümkün olmayan başarılarıdır. Her zaman muhteşem taarruzlar da değildir. Çöküntüye uğranıldığında, yere düşüldüğünde kalkabilen milletler gerçek milletlerdir. 20. yüzyılın başında Türk milleti tarihin en zorlu krizlerinden birisine girmiştir. Bu zorlu krizden çıkışın öncü mimarı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ayrıca Türk Dil Kurumu ile birlikte bizim kurumumuzun da ayrı bir mimarıdır. Bir milletin ikbalinin, siyasi, askerî, ekonomik değil daha çok kültürel temellere oturması gerektiğini ifade ederek bu kurumları tesis etmiştir. Tabii ki sonsuz bir minnet ve şükranımız vardır." 

Çetin:

Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı Çok İyi Anlaşılmalı Panelde ilk konuşmayı yapan panelistlerden A.Ü. DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin, Atatürk milliyetçiliğinin değil, Atatürk'ün milliyetçiliğinin çok iyi anlaşılması gerektiğini kaydederek, özetle şunları belertti: "Bugün Atatürk'ün milliyetçiliğini konuşuyor olmamız güncel bir ihtiyaca da cevap verecek mahiyettedir. Çünkü Türkiye'de Türk milletinin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi anlamda var olan bazı sorunlarının temelinde Attürk7ün milliyetçilik anlayışının, felsefesinin ve zihniyetinin henüz tam olarak içselleştirilemediği, öğrenilemediği anlaşılıyor. Dolayısıyla öncelikle Atatürk'ün bu devleti kurarken ortaya koyduğu temel felsefe, temel düşünce ve yaklaşım içindeki çıkış sistemi olan milliyetçilik düşüncesinin çok iyi anlaşılması gerekiyor. Bizim millet olarak birlik ve berberliğimizi ancak bu ruh ve şuurla mümkün olabilir." Konuşmasını Andımızı okuyarak tamamlayan Çetin, büyük alkış aldı.

İmer:

Osmanlı'dan Devralınan Ekonomi Çok Zayıftı Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer İmer, Atatürk döneminde izlenen ekonomi politikaları değerlendirirken, 1923 yılında Osmanlı'dan devralınan ekonominin çok kötü ve zayıf durumda olduğunu hatırlattı. İmer, özetle şu görüşleri dile getirdi: "Ülkede doğru dürüst fabrika yok. Bir kaç tane tekstil ve askerî fabrika var. Yabancıların kontrolünde olan bazı elektrik üreten kurumlar var. Demiryolu şebekesi dört bin kilometre civarında ama bunu öncelikle İngilizler daha sonra da Almanlar kurmuşlar ve onlar işletmekteler. Tarımın durumu çok kötü. İş gücü yok. Nüfus 13 milyona düşmüş ve büyük bir kısmı da kadın, çocuk, yaşlı ve savaştan dönenlerden oluşuyor. Teknolojik seviye çok aşağılarda. Köylüler vergi ödemek zorundalar. Tohum sürmek için kara saban dönemini yaşıyoruz. Özetle kendi kendisini doyuramayan bir ülke ile karşı karşıyayız. Bu şartlarda başlayan bir İstiklal Savaşı ve ondan sonra Cumhuriyet var. Büyük zafer kazanıldıktan sonra Lozan görüşmeleri başladığında bir ara kesintiye uğruyor ve İzmir'de Birinci İktisat Kongresi yapılıyor. Bu kongre fevkalade önemli bir kongredir. Çünkü Türkiye'nin ekonomisine şekil verecek olan bütün gruplar ve kesimler burada toplanmıştır. Her bir kesim içinde bir hedef gösteriyor. O hedeflere ulaşmak için ne yapılması gerektiği ortaya konuluyor. Sosyal bir mutabakat sağlanıyor. Topluma şekil veren grupları toplamak suretiyle bir mutabakat sağlıyorlar. Daha Lozan Anlaşması yapılmamış ve Cumhuriyet kurulmamış. Cumhuriyet'in kurulma şartlarında yapılan bu toplantıda 12 maddeden meydana gelen Misak-ı İktisat ortaya konuluyor."

Özden:

Atatürk'ün Dış Politikası Günümüzde De Devam Etmelidir Panelin son konuşmacısı DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Özden de Atatürk'ün dış politika anlayışı ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken, "Atatürk'ün istiklalci boyutu çok önemli bir boyut. Dış politikası da yine aynı derinliktedir." diye konuştu. Atatürk'ün Lozan'da da istiklalci tavrını sürdürdüğüne dikkat çeken Özden, özetle şu görüşlere yer verdi: "Atatürk'ün istiklalci tavrı olmasaydı eğer Lozan'da önümüze sunulan koşulları daha kısa sürede kabul ederdik. Lozan'da alınabilecek en üst düzeyde başarı elde edilmiştir. 'Lozan barışı büyük bir suikastın yani kötü bir niyetin yıkılışıdır.' diyor Atatürk. Bir Türk dış politikası zaferidir Lozan. Hatay sorunu da böyle bir başarının ürünüdür. Yabancı okulları denetlerken de dış politika ilişkilerimizi bozmadık. Yabancı okulları kendimize tabi edip millî ruhu verdik. Musul çok önemli bir konudur. Musul'la ilgili olarak hep Atatürk'ü eleştirmişler. Atatürk hayatta iken bu konuda açıklama yapmıştır. Atatürk demiştir ki, 'Biz Musul sorununu Irak sınırımız meselesi olarak görüyoruz. Çükü Irak sınırımız çizili değil. Suriye sınırımız Ankara İtilafnamesi'ne göre çizili idi.' Biz 'Irak sınırı' diyoruz adamlar petrol meselesi olarak görüyordu. Dokuz ay süre içinde mecburen Milletler Cemiyeti'nde bu konuya görüşmek zorunda kaldık. Ankara Anlaşması oldu. Atatürk altını defaatle çizmiştir. Musul'u Irak halkına verdiğini ifade etmiştir. Musul Irak halkınındır. Şimdi ise orada terör örgütleri cirit atıyor. Atatürk'ün hayat diliminde dünyada toplam 50 ülke var. Cumhuriyet'in ilanından önce Millî Mücadele Dönemi'nde 40 devlet var yeryüzünde. Atatürk'ün ölümüne yakın da 60 oluyor. Ben her zaman Ziya Gökalp'in şu sözünü çok takdir ederim: 'Akıl, irade ve mefkûre sahibi insanlar şahsiyetlidir.' Onun için ben Türk Ocaklarını çok özel ve tek görürüm. Mefkûre sahibi insanlar aynı toplumları da oluşturuyor. Toplumların da mefkûresi, iradesi ve aklı olmalı. Atatürk dönemi Türk dış politikası mefkûre sahibi idi. Millî dış politikasında da, millî ekonomi politikasında da, millî siyasetinde de hepsinde bunu görüyorsunuz. Atatürk kendi döneminde olan tüm dünya ülkeleri ile son derece iyi ilişkiler kurup iyi geçinmeye çalışmış, hiç birisinin de esiri olmamıştır. Sömürgeciliğe karşı Mustafa Kemal'in duruşu UNESCO 1981'i onun için 'Atatürk Yılı' ilan etti. Sömürgeciliğe ilk başkaldıran ve bunu başaran Türkiye Cumhuriyeti oldu. İran da başkaldırdı, Afganistan da başkaldırdı ama başaramadılar. Atatürk, sadece Millî Mücadele içinde değil Milli Mücadele sonrasında da sömürgeci dünyaya karşı büyük başarı göstererek uluslararası dış politikasında bunu yaşattığını göstermiştir. Bu, günümüzde de devam etmesi ve yaşaması gereken bir politikadır."

Prof. Dr. Refik Turan

Prof. Dr. Sencer İmer

Prof. Dr. Neşe Özden 

Prof. Dr. Nurullah Çetin