Türk Ocakları Ankara Şubesi Cumartesi konferanslarında 18 Mart Cumartesi günü konuğumuz TRT’den emekli Yazar A. Yağmur Tunalı’nın konusu “Türk Dili” idi. Yazar Tunalı konu ile ilgilİ yazdığı "İki Gözüm Türkçe" adlı kitabını da konferansa katılan izleyicilere imzalama fırsatı buldu.Tunalı konuşmasına; Hoca Ahmet Yesevi’den bir dörtlükle başladı.
Ey miskin Hoca Ahmet
Yedi ceddine rahmet
Fars dilini bilsen de
Sen Türkçe’ne devam et.
Türk dili konusunda Yahya Kemal şöyle söylüyor; “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” Evet dil, ana tüsü kadar aziz ve mukaddestir. Bunu fark etmeyen ve buna göre davranmayanlar yanlıştadırlar diyordu. Türk dilinin niçin bu kadar önemli ve hatta mukaddes olduğunu şu cümlesiyle belirtiyordu. “Bu bağ öyle bir bağdır ki; vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz. Hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar” şeklinde ifade ediyor. Yağmur Tunalı, konuşmasına devamla; Türkçe varsa varız diyordu. Dili millet yapar, sahibi de odur. Dilde tasfiyecilik yanlıştı. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp çizgisi doğruydu.
Bizim dil mühendisleri “Genç Kalemler”de Ömer Seyfettin’in yazdığı Yeni Lisan makalesindeki fikirlerle hareket etmediler. Onlara göre “Türkçeleşmiş Türkçe”ydi. Türkçe’yi yabancı gramer kaidelerinden mesala Farsça, Arapça terkiplerinden arındırmak istiyorlardı. “Sadeleştirmeci”ydiler. “Tasfiyeci ve Uydurmcı” değillerdi. Nitekim 1930’lara gelindiğinde sade ve mükemmel bir Türkçe vardı. Ömer Seyfettin nesli başarmıştır. Bu Türkçe, Yahya Kemal’in, Refik Halid’in, Reşat Nuri’nin, Kemalettin Kamu’nun, Semiha Ayverdi’nin, Faruk Nafiz’in, Necip Fazıl’ın, hatta nazım Hikmet’in dilidir. Ancak bu sadeleştirme Türkçe çalışmalrının dışında “Ağdalı ve Yapma Dil” çalışmaları da devam ediyordu.
Servet-i Fünun Türkçesi klasik edebiyata ve şiir diline karşı çıkanların dilidir ve epeyce de sun’idir. Tevfik Fikret ve takipçileri zihniyette bu kadar batılı iken, dile bakış ve kullanışta değilse bile lügatte hiç olmadığı kadar şarklı idiler. Dil meselesinde böyle bir aldanış söz konusudur. Muhtemelen sonuçları itibariyle daha da ağırdır. Dil devrimcileri, Arı Türkçe, Öz Türkçe gibi görünüşte pek te karşı çıkılamayacağını düşündükleri sloganlardan hareket etmişlerdi. Türklükle münasebetlerine baktığınız zaman bu konuda ırkçılığa varan tutumlarının bir aldatmacadan ibaret olduğunu hemen fark edersiniz. Sosyal olaylar böyledir. Dozu iyi ayarlanmaz ve o şekilde olgunlaştırılmazsa, istenilenin tam tersi öne çıkar. Açık söylemek gerekirse Adnan Menderes döneminde de Türkçe bozuldu.
Atatürk’ten sonra, Türklüğün yüksek bir değer ifade ettiği Cumhuriyet’in ilk yıllarının zihniyeti daha keskin bir anlayışla devam ediyor gibi görünse de, içi boşaltılan bir kap gibiydi. 1938-50 arasındaki İnönü Dönemi de sonra gelen dönem de de bu kabın içi boşaltılmaya devam etti. 1950-60 arası iktidarının köklü yanlışlarından biri, dilve kültür derdinin olmamasıydı. Yağmur Tunalı, konuşmasına Nihat SamiBanarlı’dan bir alıntı ile noktalıyordu.
Nihat Sami Banarlı merhum anlatır. Bir Türk Hoca, Paris’te Fransız profesör dostunun bir talebesini imtihanına şahit olur. Bu bir fizik imtihanıdır. Öğrenci bütün soruları bildiği halde hocası, “geçemediniz” der. Çocuk çıkar ve bizim hoca sorar. “Neden geçemediniz dediğinizi merak ettim” der. Fransız hoca cevaben der ki; “Dostum mutlaka fark etmiş olmalısınız, bir yerde affedilemeyecek bir Fransızca hata yaptı” der. Bu cevabın karşısında nasıl bir dil şuuru olduğu üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Bir fizik imtihanında bile Fransızcayı iyi kullanmadığı için soruyu doğru bildiği halde dersi geçemiyor. Uzağında kaldığımız bir dil sevgisinin saygı duyulacak bir örneğidir. Son olarak şunları söyleyebilirim. Sıkça da söylüyorum. Başka dillere gösterdiğimiz saygıyı kendi dilimizden esirgiyoruz. Kaldı ki kendine ve diline saygı yetmez. Benimsemek ve sevmek lazımdır. Medyanın dil bozgununa seyirci kalınmaması lazımdır. Ağaç içinden çürür. Bu gaflet, sıradan bir gaflete benzemez. Medyada yanlış dil kullanımının ve özellikle kasıtlı hale geldiğini açıkça görüyoruz. Bu utanç kimse bize yaşatmamalıdır dedi.
İlgi ile izlenen programda Yağmur Tunalı, konuşmasını, Faruk Nafiz Çamlıbel’in bir dörtlüğünü okuyarak kapattı.
Hangi sözlerle gönlünü açmışsa bana,
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime.