• Vefatının 42.Yılı Anısına

    Vefatının 42.Yılı Anısına"EROL GÜNGÖR VE TÜRK ...

  • BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ ANISINA MİLLİ DEVLET VE MİLLİ KİMLİK

    BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ ANISINA MİLLİ DEVLET VE...

  • Nevruz ve Köklere Dönüş

    Nevruz ve Köklere Dönüş

  • GENÇLİK KOLLARI İFTARI

    GENÇLİK KOLLARI İFTARI

  • Şerafettin YILMAZ'DAN Ankara Türk Ocağı'na Ziyaret

    Şerafettin YILMAZ'DAN Ankara Türk Ocağı'na Ziyaret


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfa

Haberler

102 YILINDA ÇANAKKALE KONULU KONFERANS

TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİ CUMARTESİ KONFERANSLARINDA 18 MART 2017 CUMARTESİ GÜNÜ ‘’102 YILINDA ÇANAKKALE KONULU KONFERANSTA ‘’

Emk. Kd. Kr. Alb. ve Yrd. Doç. Dr. Oğuz KALELİOĞLU

18 Mart Çanakkale Zaferinin 102. nci anma etkinlikleri üzerine Türk Ocağı Ankara Şubesinin daveti üzerine, bir konferans vermiştir. Konferansta görsel ve yazılı askeri arşivlere yer verilmiştir. Sn. Kalelioğlu, eski bir asker ve gazi olmasının tecrübesi ve etkisiyle Çanakkale Savaşı’nın pek fazla bilinmeyen konularına değinmiştir. Kısaca ana öğelerini özetleyecek olursak eğer, öncelikle Alman General Liman Von Sanders’in ve diğer kurmayların aksine 9. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin esas taarruzunun Soros Körfezi ve Anadolu yakası yerine Anafartalar koyundan yapacaklarını öngörmüş ve bu görüşünde ısrar etmiştir. Çünkü Mustafa Kemal’e göre Gelibolu Yarımadası’nın en dar yeri Anafartalar’dır. Diğer önemli anekdot ise Çanakkale Savaşı’nın sayısız kahramanlarından olan Seyit Onbaşının insan üstü bir kuvvet ile gerçekleştirmiş olduğu 276 kg lık top mermisini sırtına alarak tek atışta İngiliz Donanmasının en büyük ve güçlü savaş zırhlısı “Ocean”ın bacasından vurması ve ardından da içindeki 650 mürettebatı ile Çanakkale Boğazı’nın serin sularına gömülmesi olayıdır. Bununla birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarında bir yurt gezisi sırasında Balıkesir’de bulunan Mustafa Kemal’in bir vefa borcu olarak Balıkesir Havranlı olan Seyit Onbaşı’yı burada buldurması ve aralarında geçen karşılıklı vefa olayının cereyan etmesi. Son olarak ise yaklaşık bir aylık ağır bir deniz bombardımanın ardından kara harekâtına hazırlanan İtilaf güçleri zırhlılarını birer birer batıran Nusret Mayın Gemisi ve fedakar komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey’in 17 Mart gecesi Karanlık Liman bölgesine eski mayınları döşemesinin hikayesidir. Hakkı Bey ağır kalp hastasıdır ve üslerinin kesin emriyle revirde göz hapsinde tutulmaktadır ancak Hakkı Bey arkadaşlarım savaşırken ben burada kalamam diyerek hastaneden firar etmiştir. İngiliz zırhlılarına görünmeden kıyıya çok yakın giderek mayınlarını döşemiştir. Ertesi sabah ise İngiliz zırhlısı Irresistible, HMS Ocean ve Fransızların Bouvet gibi en büyük ve modern zırhlıları denizin dibini boylamıştır. Ancak ne yazık ki Hakkı Bey’in kalbi bu heyecana dayamayarak aynı gün vefat etmiştir.

Öte yandan konferansta işlenen en önemli tarihi değerlendirme ise yabancı kaynaklarında belirttiği gibi yaklaşık bir milyon düşman kuvvetinin Mustafa Kemal’in ve Türk askerinin üstün cesaret ve gayretleri ile imha edilebileceği sırada Alman Generallerin ve bu generallere inatla inanan bazı Türk yetkililerinin inanması yüzünden bu şansın ortadan kalktığıdır. Şöyle ki işgal kuvvetleri tarihinin en büyük yenilgisi alırken özellikle de İngiltere geri çekiliş harekatı ile milyonlarca askerinin canını zor kurtarmıştır. Tarih elbette ihtimaller üzerine yazılmaz ancak şu bir gerçek ki eğer Mustafa Kemal’in ön görüleri ve doğru tahminleri zamanında ve hepsi uygulansaydı, İtilaf Devletleri’nin sonu büyük ihtimalle Çanakkale’de gelecekti ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu tamamen tersine olabilirdi.

Yine yabancı ve yerli bir çok ünlü tarihçiye göre Çanakkale’de tarihinin en ağır yenilgilerinden birisini Mustafa Kemal ve kahraman Türk askeri karşısında alan ve yüz binlerce kayıp veren İngiltere’nin tek başarısı geri çekiliş harekâtıdır. Bunu da Alman komutanların ve bu komutanlara inanan bir takım Türk yetkililere borçludurlar. Eğer Mustafa Kemal dinlenilseydi, İngilizler ve ardılları başarı geri çekiliş yerine Anafartalar’daki gibi denize dökülecekti. 

 
 
 

Türk Ocaklarının Kuruluşunun 105. Yılında Türk Ocakları ve Kaybolan Değerlerimiz

Türk Ocaklarının Kuruluşunun 105. Yılında Türk Ocakları ve Kaybolan Değerlerimiz

TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİ TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN AĞABEYİ GALİP ERDEM'İ UNUTMADI

BAŞKAN HACALOĞLU: "GALİP ABİ, SEN ÖLMEDİN VE KALBİMİZDE YAŞIYORSUN."

Türk Ocakları Ankara Şubesi'nin Millî Düşünce Merkezi ile birlikte hazırladığı anma toplantısında büyük Ülkü devlerinden Galip Erdem, ölümünün 20. yıldönümünde 11 Mart 2017 Cumartesi günü anıldı.Kalabalık dinleyicilerin bulunduğu anma toplantısında kendisini yakından tanıyan Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı ve eski Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu ile Prof. Dr. İskender Öksüz ve Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Galip Erdem'i Türk Ocaklılara anlattı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Türk Ocakları Ankara Şube Başkanı Türkan Hacaloğlu, Galip Erdem'i 1971 yılında tanıdığını ifade ederek özetle şunları söyledi:

"20 yıl önce ebediyete gönderdiğimiz Türk milliyetçilerinin Galip Ağbey içi n bugün burada toplanmış bulunuyoruz. Siz Galip Abi dostları, hepinize ‘Hoş geldiniz.’ diyorum. Bugünün anlamı benim için çok önemli. Çünkü çok değer verdiğim üç önemli şahsiyet şu anda aramızda bulunuyor. Birincisi Sayın Sadi Somuncuoğlu, ikincisi Sayın Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ve üçüncüsü de Sayın Prof. Dr. İskender Öksüz. Ben Galip Ağabeyi'mi, 1971 yılında tanıdım. Hem Ağabey’im Mehmet Çavuşoğlu’nun hem de eşim Yücel Hacaloğlu’nun yakın arkadaşı idi. Öğrencilik yıllarımda tanıyamadım ama abimden hep onun ismini duyardım. Ne zaman ki evlenip Ankara'ya geldim 1971 yılında onu tanıdım. O da beni ilk defa gördü. İlk evimize geldiği zaman ‘Oh be bundan sonra çok rahatlıkla evine gelebileceğim bir arkadaşım oldu.’ dedi. Herhalde benim misafirperverliğimden hoşlanmış olacak ki Galip Abi, ondan sonra bizi hiç bırakmadı. Teklifsiz ne zaman isterse evimizin baş köşesinde misafirimizdi. Çocuklarımın Galip Amcası idi. Onu bütün dostlarının küçük çocukları hep çikolatası ile anar. Çünkü her gittiği eve çikolatasız gitmezdi. Ülker dışında da çikolata almazdı. 15 günde bir bize gelirdi. Ara sıra gittiği yerlerden birisi ile biraz kırılmış olacak ki, 'Abla bundan sonra size her hafta geleceğim.' dedi. Galip Ağabey ne zaman müsaitse o günü biz ona göre program hazırlardık. Her hafta Cuma günleri Galip Ağabey evimizin konuğu idi. Oturduğu koltukta dirseğini koyduğu yer aşınmıştı. Bir de bizim çok önem verdiğimiz ayda bir toplantılarımız olurdu. Keşke şu anda aramızda rahmetli Nevzat Kösoğlu da olsaydı. Şu anda burada bulunan kıymetli şahsiyetler ve Nevzat Kösoğlu’nun olduğu o toplantılarda vatan kurtarılırdı. Galip Ağabey yine baş köşede bulunur, hep birlikte vatan kurtarırdık. Elinden sigarası hiç düşmezdi. Galip Ağabey'siz bir günümüz olmazdı. Her an evimizde idi. Şimdi bu gençleri ve bu topluluğu keşke Galip Ağabey görebilseydi. Şu anda o bizim aramızda. Onu en güzel şekilde bize anlatacak olan en güzel insanlar aramızda. Galip Ağabey, sen ölmedin ve kalbimizde yaşıyorsun. İşte örneği burada. Ayrıca Galip Ağabey, Türk Ocakları Ankara Şube Başkanlığı ve Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği yapmıştır. Bugün Türkün ocağında onun manevi varlığı ile bir arada olmaktan çok büyük mutluluk duydum."

Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ: O HEP TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ DÜŞÜNÜRDÜ

Toplantıda konuşan Prof. Dr. İskender Öksüz, kendisi ilk gençlik yıllarında iken Galip Erdem'le İzmir'de tanıştığını hatırlatarak, şunları kaydetti:

"Galip Ağabey 1963 yılında İzmir'de İhsan Koloğlu'nun yazıhanesinde avukatlık stajı yapıyordu. İzmir o zaman taşra idi. Bir toplantı olsa ve solcular bir hareket yapsa karşılarına çıkaracak konuşmacı bulamazdık. Tabii Galip Ağabey İzmir'deki fikir kapasitesini ikiye katlamıştır oraya gelmekle. Galip Ağabey devamlı olarak kafasında Türk milliyetçiliği konusunda problem bulur ve çözerdi. ‘Bilimin metodu problem çözmektir. Bilim problem çöze çöze yürür.’ mantığına sahipti. Olağanüstü bir hafızası ve olağanüstü bir muhakeme kabiliyeti vardı. Problem çöze çöze yürüdüğü için de fikir muhtevası bakımından hepimizden ileride idi. Mesela çözdüğü problemlerden biri şuydu: ‘Milletin tarifi nedir?’ Bunun çözümünü bugün hâlâ bilmeyenler var. Sürekli olarak problem çözmenin ve etrafı da iyi gözetlemesi sonucu, mesela seçimleri çok iyi tahmin ederdi. Hepimiz ona sorardık ‘Ne olacak Ağabey?’ diye. Şimdi olsaydı referandumun sonucunu size söylerdi, ama yok maalesef. Galip Ağabey'in kendine has kanunları vardı. Bunlara ‘Erdem Kanunları.’ diye ismini ben koyayım. En sık söylediği kanun şudur: ‘Hakikatin idraki kazığın girdiği noktada başlar ve şiddeti ile doğru orantılıdır.’ Galip Ağabey, son zamanlarda 1978-79'da filan pek mutlu değildi. İç çekişmeler vardı o zaman, depresyondaydı. Ama 12 Eylül'de öyle bir uyandı ki, bir daha da uyumadı. Mamak Askeri Cezaevi'nde yatan tutukluların yazdığı mektupları toplar ailelerine verirdi. Galip Ağabey, sihirli ve kuvvetli kalemlerden biriydi. Birçok devlet büyüğünün konuşmasında Galip Ağabey'den paragraflar vardır. Mesela dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın konuşmasını Galip Ağabey yazdı. Türkeş Bey'in konuşmalarında da Galip Ağabey'den alıntılar vardır."

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN: ONDAN ÇOK İSTİFADE ETTİK

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Galip Erdem'le ilgili özetle şunları aktardı:

"Biz İzmir'de 1960'ların başında Galip Erdem'in adını duyduk. Millî Yol dergisinde yazan Nejdet Sançar, ‘Peyami Safa öldü ama şimdi onun yerini tutacak Galip Erdem var.' diye bir yazı kaleme almıştı. Bu yazıyı okuduktan sonra uyandığımı hatırlıyorum. Galip Erdem ismi ilk olarak ben de o zaman yerine oturdu. Daha sonra tanıdım ama Galip Erdem'i o zamandan beri takip etmeye başladık Tercüman gazetesindeki köşesinden itibaren. Onun köşesinin adı ‘Mektuplar’ idi. Gazetelerde yazıyor ama devamlı da yazmıyor. Sık sık yazıları kesiliyor. Bir gazetede yazmaya başlıyor seviniyoruz ve bir süre sonra bakıyoruz ki yazıları kesilmiş. Çünkü onun herhangi bir gazetede ilk defa yazmaya başladığı zaman bir ilkesi vardı. Daha ilk yazısında 'Belki inandığım her şeyi yazamayacağım ama inanmadığım hiçbir şeyi yazmayacağım.' İnandığı bazı şeyleri yazıyordu. O zaman da gazete ile ilişiği kesiliyordu. Pek çok meziyeti var. Pek çok büyük insanın bazen de kusurları oluyor. O kusurları olmasa deha olacak ama azim yok. Galip Erdem'de hırs, azim, ihtiras yok. Yazarsa yazar, yazmazsa yazmaz. Yani biraz tembel tarafı da vardı. Galip Ağabey'de kültür var, muhakeme yeteneği var ama belki daha çok okumayı seviyor. Öyle sanıyorum ki hep mecbur kalmış da yazı yazmıştır. Böylece çok gazete değiştirmiştir. Eğer sabır ve azim olsaydı doğrudan doğruya oturup belli bir konuda kitap yazardı. Bunu yapmadı. Bu makaleleri, fıkraları ve sohbetleri ile bizleri yetiştirdi. Benden önceki nesil, bizim nesil ve bizden sonraki bir kaç nesli sohbetleri ile yetiştirdi. Sohbet adamıydı. Tabii ki Türk kültürü ve musikisi onun için vazgeçilmezdi. Güzel de olsa Batıya bakmazdı. Şimdi Galip Erdem vesilesiyle bizim çok iyi bilmemiz gereken Türk milliyetçiliği ve Türkçülük, belli bir birikime ve kültüre sahip olmadan olmuyor. Türk milliyetçiliği ve fikir sisteminin belli bir kültüre dayanması gerekiyor. Bunun için de belli bir kültür gerekiyor. Galip Erdem'in gerek Türk Ocağı'nda gerekse bulunduğu evlerdeki toplantılar adeta birer seminer havasında geçerdi. Ondan çok istifade ettik. Ülkücülükle milliyetçilik arasındaki çizgiyi çok net şekilde ortaya koyardı."

Sadi SOMUNCUOĞLU: O TAM BİR DAVA ADAMIYDI

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu da, Galip Erdem'in hayat hikâyesini anlattıktan sonra davasına yaptığı hizmetlerle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

"O tam bir dava adamı. Dünya nimetleri denilen şeylerle alakası yok. Hepsini çiğnemiş geçmiş bir adam. Gençlere karşı sonsuz şefkat sahibi idi. Gençleri kanatları arasında korur ve kusurlarını görmezdi. Ama büyüklere karşı acımasızdı, affetmezdi. Hatalarını affetmezdi derhal yerinde onu düzeltirdi. Bu konuda sert tavırlar takındığı da olur, nezaketi bozmadığı da olurdu. Dümdüz söylerdi. Bakan, başbakan dinlemezdi. Galip Ağabey'Türk milliyetçiliği ve ülküsüne hizmetine göre protokol olur.' derdi ve hayatında da buna çok dikkat ederdi. Galip Ağabey'in ilkeleri vardı. Bazı arkadaşlarımız küçük kitapçıklar yayımladılar vefatından sonra. ‘Galip Ağabey'den Seçme Sözler’ diye. Türk Ordusu konusunda şöyle bir özlü sözü vardı: 'Türk Ordusu ile görüşlerimiz uyuşmasa da, görüşler bakımından bir takım sıkıntılarımız olsa da, Türk milliyetçilerinin Türk Ordusu'nun sevmeleri görev değil emirdir. Çünkü ordu olmazsa devlet olmaz, devlet olmazsa vatan, millet olmaz.' Böyle ustura gibi keskin prensipleri vardı. ‘Ülkücülük, Türk milliyetçiliğinin hedeflerine ulaşması için inanmış insanların hayatını da ortaya koyarak yaptıkları mücadeledir.' der ve onun için bu kavramlara çok önem verirdi. 1980 İhtilali oldu. Galip Ağabey, kitap gibi bir savunma yaptı. 65 sayfalık bir savunma metnini mahkemeye verdi. 12 Eylül Darbesi ile beraber Ankara'da 'MHP ve Ülkücü Kuruluşlar’ diye ‘Ana Dava’ açıldı. 950 sayfalık iddianamesi vardı. 220 idam istiyorlardı parti yönetimi dâhil gençlerimiz hakkında. 567 sanığı vardı. Bu davanın avukatlığını üstlenen Galip Ağabey sabahın 06.00'sında kalkar gece 01.00'de yatardı. Ağır bir işçi bile o kadar çok mesai yapmamıştır. O zayıf bünyesi ile kış demedi, yaz demedi koştururdu. O hapishanede yatan arkadaşlarımızdan İstanbul sanıkları vardı, Adana sanıkları vardı. Bunların aileleri Ankara'ya geleceği zaman trenle, otobüsle Galip Ağabey erken saatlerde o arkadaşların ailelerini garajlarda karşılardı. İnsan üstü bir mesai yaptı. Davalar bittikten sonra Galip Ağabey, büyük bir hüsran içerisine girdi. Konuşmayı, konferansı hatta dava sohbetlerini bitirdi. Konuşması için çok ricada bulunmamıza rağmen 'Söz orucuna başladım.' derdi. Kimse konuşturamadı. Bir hayal kırıklığına düştü. Bunun ne olduğunu kendisi söylemedi ama yakından tanıyanlar bunu farklı da olsa yorumladılar. Umduğunu ve beklediğini görememenin bir hayal kırıklığını yaşadı. Fakat dostları ile olan ilişkilerini bilhassa tanıdığı ailelerle temasını hiç kesmedi. Ömrünü milletine, fikriyatına, davasına adamış bir serdengeçti, dünya nimetlerini hiç hesaba katmayan bu büyük insanın son dönemi maalesef böyle geçti. Allah rahmet eylesin. Galip Ağabey sadece fikri açıdan bizim düşüncemizin sapa sağlam bir yapıya kavuşmasında değil, kişi olarak da, yüksek ahlak sahibi olarak da hepimize örnek oldu. Bu hakkını da teslim etmemiz lazım.”

Toplantı ruhuna fatiha okunarak sona ermiştir. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.

 

 

ÇANAKKALE ZAFERİ'nin 102. Yılı

Türk Ocakları Ankara Şubesinde Cumartesi programının bu haftanın konusu ''Türk bağımsızlık savaşının temellerinin atıldığı ÇANAKKALE ZAFERİ'nin 102. Yılı''

Devamını oku...

Türk Ocakları Ankara Şubesi Gençlik Kolları Faaliyetleri

14 Kasım 2009 “POSTMODERNİZM- LİBERALİZM-MALUMAT ÇAÐI” konulu seminer prof. Dr. İskender ÖKSÜZ’ün katılımıyla gerçekleşti

9 Kasım 2009 Bahtiyar VAHAPZADE’ye işaf edilen şiir akşamı düzenlendi.

Devamını oku...

Daha Fazla İçerik...

Aziz Türk Ocaklılar,
Kıymetli Dava Arkadaşlarım,
Türkçülük fikrimin olgunlaştığı, kutlu Ocağımıza mensup Dostlarım… 
Mensubu olmaktan onur duyarak her kademesinde samimi bir inanç ve ülkü ile görev yaptığım Ankara Türk Ocağı'nın 02.02.2025 tarihinde gerçekleştirilen 19. Olağan Genel Kurul Toplantısında şahsıma ve listelerimize gösterilen, güven ve teveccühe yürekten teşekkür ediyorum. 
Görevimizin ağırlığı ve sorumluluğunun farkındayım. 
Genel Kurul sonrası Kurullar teşekkül ettirilmiş ve çalışmalarına başlamıştır. 
Bundan sonraki süreçte bütün Ocaklıların öncelikle gönül sevgisi, fikir, eleştiri ve maddi, manevi desteklerine daha çok ihtiyacımız olacaktır. 
Üyelerimizi Ocağımızda görmekten ve birlikte çalışmaktan onur duyacağım. 
Ocağımız hergün açık olacaktır. 
Genel Kurulumuza ilgi göstererek katılan bütün  üyelerimize teşekkür ediyorum. 
Önceki dönemler görev yapan Başkanımız Türkân HACALOĞLU başta olmak üzere Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu Üyelerine hizmetleri ve katkıları için teşekkür ediyorum. 
Çalışmalarımızı Ocağımıza ait Web sayfası ve Sosyal Medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.
Ayrıca faaliyetlerimiz mesaj yoluyla da duyurulacaktır.
Bütün ülkümüz Türkçülük meşalesini daha ileriye taşımak, büyük ve güçlü Türkiye ve Türk Dünyası oluşturmaktır.
Sevgi ve saygıyla selamlıyor, esenlikler diliyorum.
Var olsun Türk Ocakları...
Uğurcan KÜÇÜKAĞAOĞLU
Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya